Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil.. İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile.. Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış bir kedi gibi kendimi zavallı hissediyorum...
MaSaL
10 Mart 2014 Pazartesi
10 Kasım 2013 Pazar
...hâlâ insanları doğru tanımayı beceremiyorum
"İnanamıyorum kendime, hâlâ insanları doğru tanımayı beceremiyorum" dedi, kırgın ve kızgın bir ifadeyle. Yakın bir arkadaşıyla yaşadığı sorunu kastediyordu. "Normal bu" dedim; "Tanıyamazsın, çünkü onunla çok içli dışlısın!" Şaşırdı. onu "görebilecek" kadar uzaktan bakmak gerekir."
Haşmet Babaoğlu
Ne kadar haklı!
22 Nisan 2013 Pazartesi
Kulağınız Çınladığında ... :)
Resulullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Birinizin kulağı çınladığında beni ansın ve bana salavat getirsin"
Mü’minin kulağı çınladığı esnada Resulullah (s.a.v.) onu Cenab’ı Hak katında anmış, ona dua etmiştir. Mü’minin ruhu bunu duyduğu zaman kulağı çınlar. Bunun için salavat’ı şerife okuması tavsiye buyurulmuştur.
Nitekim ayak uyuşup karıncalandığında da salavat getirmek tavsiye edilmiştir.
Kaynak İbnu’l-Cevzî, el-Mevzuat, 3/76)
Mü’minin kulağı çınladığı esnada Resulullah (s.a.v.) onu Cenab’ı Hak katında anmış, ona dua etmiştir. Mü’minin ruhu bunu duyduğu zaman kulağı çınlar. Bunun için salavat’ı şerife okuması tavsiye buyurulmuştur.
Nitekim ayak uyuşup karıncalandığında da salavat getirmek tavsiye edilmiştir.
Kaynak İbnu’l-Cevzî, el-Mevzuat, 3/76)
1 Aralık 2012 Cumartesi
Birazcık tebessüm :))
Güzel bir kadın arabasıyla yolda ilerlemektedir...
Bu arada başka bir adam kendi yolunda ama aksi istikamette gitmektedir...
Her ikiside karşı karşıya geldiklerinde kadın pencereyi acar ve bağırır:
- Dikkat et beygir !
Adam da ayni sekilde pencereyi acar ve bagirir :
- Cadı !!
Her ikisi de yollarına devam ederlerken, erkek dikiz aynasindan kadinin arabasina bakarak siritmaktadir ve sonra birden bir ses...
AMAN ALLAHIM !!!!
Bu arada başka bir adam kendi yolunda ama aksi istikamette gitmektedir...
Her ikiside karşı karşıya geldiklerinde kadın pencereyi acar ve bağırır:
- Dikkat et beygir !
Adam da ayni sekilde pencereyi acar ve bagirir :
- Cadı !!
Her ikisi de yollarına devam ederlerken, erkek dikiz aynasindan kadinin arabasina bakarak siritmaktadir ve sonra birden bir ses...
AMAN ALLAHIM !!!!
Bu öykünün ana fikri: "Erkekler, kadinlarin ne dediklerini asla anlamazlar !"...
:))
Evlilik ?
Vahit emmi, evlilik nasıl bir şeydir?
Evlilik dağdaki keçi yolu gibidir evlat.
Anlamadım…
Şimdi bir dağ düşün yalçın mı yalçın. sivri kayaları var. işte doğar doğmaz bizi ”hadi bu dağı aş” diye eteklerine bırakıveriyorlar
Hayat yani?
Aferin… ilk başlarda iş kolay. ama yükselmeye başladıkça dağ sarpa sarıveriyor… dimdik kayaların, uçurumların arasında kalıveriyorsun. gücün azalıyor… derken senin gibi bir yolcu daha çıkıyor. yoldaşınla omuz omuza, can cana verip bir keçi yolu açıyorsun kendinize… biliyorsun ki artık tek başına değilsin. biliyorsun ki artık o yolu iki kişi yürüyeceksin… dağ yine yalçın. ama artık yürümek zevkli. nefesim tükenecek diye korkmuyor insan. çünkü yanında kendi can nefesin gibi bir nefes daha var… anladın mı?
Evlilik dağdaki keçi yolu gibidir evlat.
Anlamadım…
Şimdi bir dağ düşün yalçın mı yalçın. sivri kayaları var. işte doğar doğmaz bizi ”hadi bu dağı aş” diye eteklerine bırakıveriyorlar
Hayat yani?
Aferin… ilk başlarda iş kolay. ama yükselmeye başladıkça dağ sarpa sarıveriyor… dimdik kayaların, uçurumların arasında kalıveriyorsun. gücün azalıyor… derken senin gibi bir yolcu daha çıkıyor. yoldaşınla omuz omuza, can cana verip bir keçi yolu açıyorsun kendinize… biliyorsun ki artık tek başına değilsin. biliyorsun ki artık o yolu iki kişi yürüyeceksin… dağ yine yalçın. ama artık yürümek zevkli. nefesim tükenecek diye korkmuyor insan. çünkü yanında kendi can nefesin gibi bir nefes daha var… anladın mı?
Her evlilik sizinki kadar mutlu mudur?
Yoldaşına bağlı… biz Zeliha’mla yan yana yürürken, dikenleri değil çiçekleri derdik. canımız yanınca bir yandan ağladık, bir yandan türkü söylemeyi bildik… ben ”pes” deyince, o ”hadi” dedi, o yorulunca ben sırtımda taşıdım.
peki geçim sıkıntısı insanı mutsuz etmez mi?
Bilmiyorum… biz mutluluğu ne parada ne handa bulduk evlat… bak bugün deniz kenarında zeliha’mla beraber çekirdek çıtlayıp, çay içerken, mutluluk da bizimle beraber masada oturuyordu sanki…
Yoldaşına bağlı… biz Zeliha’mla yan yana yürürken, dikenleri değil çiçekleri derdik. canımız yanınca bir yandan ağladık, bir yandan türkü söylemeyi bildik… ben ”pes” deyince, o ”hadi” dedi, o yorulunca ben sırtımda taşıdım.
peki geçim sıkıntısı insanı mutsuz etmez mi?
Bilmiyorum… biz mutluluğu ne parada ne handa bulduk evlat… bak bugün deniz kenarında zeliha’mla beraber çekirdek çıtlayıp, çay içerken, mutluluk da bizimle beraber masada oturuyordu sanki…
Ne güzel tarif etmiş değil mi :)
11 Eylül 2012 Salı
Görünenin ardındaki...
"Bazıları bu resme bakınca, senin çiçeğin sulanmasını önlediğini, suyu
ondan menettiğini düşünür..Ama gerçekte sen, çiçeği, suyun verebileceği
zararlardan koruyorsun!
Çiçeği korumak için, suyun ona ulaşmasını
engelliyorsun. İşte aynen böylece
bazen
hayatta bizi mutlu edecek, bizim iyi gördüğümüz şeylerin bize ulaşmasını
engeller Rabbimiz. Bu O’nun Vedud oluşundan, atasındandır.. Wahhab O.
Biz bilemeyiz O bilir. Hayr zannederiz şer çıkar..Şer gördüğümüzde hayr
bulabiliriz. Bize düşen her emrine teslim olmak. O Hakim'dir abes iş
yapmaz."
24 Şubat 2012 Cuma
Bardağı Bırakın Düşsün!
Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı.
Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu :
“Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?”
'50gm!'... '100gm!'...'125gm'... diye öğrenciler yanıtladı.
“ Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem,” dedi profösör, “ama, benim sorum şu ki :
“Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”
‘Hiçbir şey'… diye yanıtladı öğrenciler.
“Tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?” diye sordu profesör bu kez…
“Kolunuz ağrımaya başlardı efendim” diye öğrencilerden biri yanıtladı
“Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?”
“Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı, batar vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!”…..
Tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler
“ Çok iyi. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu? ” diye sordu profesör.
“ Hayır….” diye yanıtladı herkes ...
Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?”
Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.
“ Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda? ” diye tekrar profesör sordu.
“ Bardağı bırakın düşsün! ” diye öğrencilerden biri yanıt verdi.
“Kesinlikle!” dedi, profesör.
“Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın. Bir sorun yokmuş gibi görünür.
Uzun bir süre düşünürsün. Başınız ağrımaya başlar.
Daha uzun düşünün. Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur.
Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir, fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi).
Bu şekilde strese girmez, ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz!
Bu yüzden bugün ofisten ayrıldığınızda,
Sevdiklerinize şunu hatırlatın :
" Bardağı yere bırakın bugün! "
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)